Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan iktidarının 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri için sürdürdüğü kampanya, tarihe AKP döneminin en kutuplaştırıcı, söylemde en sert ve kırıcı seçim kampanyası olarak geçecek. İktidar bir seçim kampanyasında dini ve din eksenli kutuplaştırmayı hiç bu kadar kullanmamıştı. Muhalif lider ve adaylara yönelik tehditler ve seçim sonuçlarını tanımama eğilimi de en çok bu kampanyada gündeme geldi. İktidar sözcüleri muhalefeti gayrimeşru göstermek için adeta birbiriyle yarışırken kendi seçmenlerini de şeytanlaştırdıkları bir muhalefetle korkutarak oylarını koruma yolunu denediler. Olağandışı boyutlardaki bu siyasi sendromun en büyük nedeni, Türk ekonomisinin resesyona girmesiyle birlikte artan hayat pahalılığı ve işsizliğin, iktidarın büyük şehirlerde seçimleri kaybetme ihtimalini ortaya çıkarmasıydı.
Bu sendromun zirvesi, 15 Mart’ta Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde meydana gelen cami katliamları vesilesiyle Türkiye’de dinin ve din eksenli kutuplaşmanın bir seçim kampanyasında en kaba biçimde kullanılmasıydı.