Ankara bir süredir beklendiği gibi dış politika alanındaki sert U-dönüşlerine başladı. Başbakan Binali Yıldırım geçen hafta Ankara’nın ‘düşmanları azaltıp, dostları arttırmak’ maksadıyla daha realist bir dış politikaya yöneleceğinin sinyallerini vermişti. İlk u-dönüş Türkiye-İsrail ilişkilerinde geldi.
Malum, 31 Mayıs 2010’daki Mavi Marmara operasyonundan sonra Türkiye-İsrail ilişkileri kopmuştu. Ankara Türkiye’nin Tel Aviv Büyükelçisini merkeze çağırırken, İsrail’den derhal özür dilemesini, kurbanların ailelerine tazminat ödemesini ve Gazze'deki ablukayı kaldırmasını istemişti. İsrail'in adım atmaması üzerine Türkiye diplomatik ilişkileri asgari seviyeye indirmiş ve tüm askeri anlaşmalar ile savunma projelerini askıya almıştı. Nitekim, ‘Mavi Marmara Türkiye-İsrail hattında en çok hangi iş birliği alanına zarar verdi?’ sorusunun yanıtı kesinlikle askeri-güvenlik alanıdır. Mavi Marmara’dan önce Türkiye ile İsrail arasında kökleri 1960’lara dayanan ve 1990’larda zirveye ulaşan son derece yoğun bir askeri iş birliği mevcuttu. 1994’de imzalanan Savunma İş birliği Anlaşması ile 1996’da imzalanan Askeri Eğitim İş birliği Anlaşması iki ülke arasındaki ilişkiyi Orta Doğu’nun en sıkı-fıkı iş birliği haline getirmişti. Bu eş güdüm, en çok istihbarat paylaşımı, askeri eğitim ve savunma sanayi alanlarında kendini gösteriyordu.