NATO’nun iki önemli müttefiki ABD ile Türkiye arasında Kobani nedeniyle yaşanan gel-gitler Kürtlere ‘Biji Obama’ dedirttiren bir gelişmeyle farklı bir boyut kazandı. Türk siyasetinin yönetmekte ziyadesiyle zorlandığı Kobani etrafındaki krizde son sahne hayli trajik: Başbakan Ahmet Davutoğlu silah ve insani yardımlar için koridor açılmasını isteyen Kürtlere kulak vermekten yanaymış görüntüsü verirken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Rojava’nın en güçlü siyasi aktörü Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve askeri cepheyi temsil eden Halk Savunma Birlikleri’ni (YPG) terörist ilan ederek, Kürtleri sarsan açıklamalarını sürdürdü. Sanırım bu iyi polis-kötü polis klişesini aşan bir durum. Zira bu zembereğin sıkışma ve gerilme noktalarında Erdoğan ve Davutoğlu değil ABD ve Türkiye var.
Erdoğan 18 Ekim’de Afganistan dönüşünde uçağına aldığı gazetecilere dozu yüksek sözler sarf etti: “Son günlerde bir şeyler dolaşmaya başladı. Nedir o? PYD'ye silah desteği vermek ve PYD'ye verilecek silah desteğiyle IŞİD'e karşı burada bir cephe oluşturmak. Tamam da PYD şu anda bizim için PKK ile eştir, o da bir terör örgütüdür. Bir terör örgütüne kalkıp da NATO'da beraber olduğumuz Amerika'nın böyle bir desteği çok yanlış olur, böyle bir şeye de biz 'evet' diyemeyiz.” Erdoğan açısından durum bu kadar netti: ‘PYD bir terör örgütüydü ve böyle bir örgüte asla silah verilemezdi.’ Halbuki kısa bir süre öncesine kadar Erdoğan’ın şimdi terör örgütü dediği PYD’nin Eşbaşkanı Muhammed Salih Müslim’i Türk makamları muhatap almış ve görüşmeler yapmıştı.