"Şu kahrolası ordu…” Nadir Kabbara’ya Lübnan ordusunu sorduğumuzda ağzından ilk bu kelimeler dökülüyor. Trablusşam’da 19 yaşında bir öğrenci olan Nadir, El Selam Cami’nin yanında birkaç gönüllüyle birlikte yıkıntıları temizlemeye hazırlanıyor. Zira tam 24 saat önce 23 Ağustos’ta, cuma namazı biter bitmez bomba yüklü bir araç caminin önünde patlatıldı. Dakikalar içinde bir diğeri, birkaç kilometre ötedeki El Takva Camii’nin önünde infilak etti. Toplam 47 kişiye ulaşan ölü sayısı, Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalesi Dahiye’de bir hafta önce meydana gelen saldırıda ölenlerin sayısını geçti. Çifte patlama, iç savaşın 1990’da sona ermesinden bu yana Lübnan’da meydana gelen en kanlı saldırılar olarak kayıtlara geçti.
Nadir, kızgınlığını şöyle dile getiriyor: "Sorun şu ki ordu, ülkenin sadece bir kesimi için çalışıyor ve bunun hangi kesim olduğunu herkes biliyor. Onları burada istemiyoruz.” Patlamaların akabinde askerler, dakikalar içinde her iki camiye de ulaştı. Ancak halk, onları taş atarak karşıladı. Gitmek zorunda kalan askerler, sokaklardan çekildi ve sadece ana caddelerde birkaç kontrol noktasında görünür oldu.